“Her şarkı bir his buketiydi” Türk Pop Müziği’nin Avangardı:Sezen Cumhur Önal

29 Ekim 1938 tarihinde Antalya’da dünyaya gelen Sezen Cumhur Önal, 1958 yılında gazeteciliğe başladı ve Tercüman Gazetesi’nin Beyoğlu muhabirliğini yaptı. 1960’ta İstanbul İl Radyosu’nda ‘Plaklar Arasında’ adında bir programla radyo yayıncılığı hayatı başladı. 22 yaşındaydı ve cumartesi geceleri yayına giren programın hem yapımcılığını hem de sunuculuğunu yapıyordu. Bir diğer radyo programının adı ise “Latin Dünyası” idi. 1985’ten itibaren TRT İçin efsanevi bir program olan “Müzik Yelpazesi”ni hazırlayıp sundu. Bu programın formatı onun “nostajii” kelimesi ile özdeşleşmesini sağlamıştı, çünkü sürekli olarak geçmişin beğenilen şarkılarını sunmakta ısrar ediyordu. Gençlik yıllarında tarih bölümünü okumak istediğini vurgulayan Önal, “Asıl amacım tarih öğretmeni olmaktı fakat nasip olmadı. 900’ün üzerinde şarkı sözü yazdım. Birçok ödüle layık görüldüm. Paraya hiç değer vermedim. Benim için önemli olan manevi değerler oldu her daim.” diyor. Türk Pop müziğine yaptığı hizmetlerden dolayı devlet sanatçılığı unvanıyla onurlandırılan Sezen Cumhur Önal’ın yüzlerce bestesi farklı sanatçılar tarafından okundu. Fransa ve İtalya hükümetleri tarafından ‘Sanat Şövalyesi Madalyası’ ile ödüllendirilen Önal, sanat alanında birçok ödüle layık görüldü. İstanbul’da yaşayan efsane sanatçı Sezen Cumhur Önal, sanat yolculuğunu anlattı.

 

Müzik hayatınıza nasıl girdi?

 

Müzik hayatıma 1950 yılında radyo ile girdi. Radyo çok önemliydi o yıllarda. 12 yaşındaydım. Kahire’de Amerikan Sisi radyosu vardı. Orda şarkılar dinlerdim. Çok sesli müzik önemliydi. Alaturka musikisine gönül vermiş sanatçılarımız tartışılmaz insanlardı. O dönemi anlatmak için kelimeler yetersiz kalır. Orhan Boran ve Tarık Yücel benim üstatlarımdı. Çok değerli insanlardı. Müzik kalbin tınısı, ruhun gıdası. Şarkıları sevdim, anlamlar aradım. Kendim anlamlar çıkardım ve besteler yaptım.

 

Türk ve yabancı şarkıcılara yaptığınız aranjmanlar ve sözlerini yazdığınız Türk besteleriyle 900’ün üzerinde şarkı sözü yazdınız. Size neler ilham veriyordu?

 

Gördüğüm iyilikler ve iyilik kavramının yanı sıra bana ilham veren en önemli etmen memleketimdi. Memleketimizde çok değerli insanlar, kıymetli sanatçılar var. Bana ilham veren en özel kavram değerdir. Her kalbin bir şarkısı vardır. Her insanın bir kendi değeri vardır. İnsanlara olan duygularımız yaradılışın bir armağanı. İnsanların farklı anlam arayışı, ruh güzelliğinin ifadesidir. Bazı insanlar zenginliği para sahibi olmayı ne yazık ki marifet sayarlar. Çok yazık bir şey bu. Johnny Hallyday’in Ne Joues Pas Ce Jeu La ve Anneau d’Or adlı iki şarkısına Türkçe sözler yazmıştım ve Hallyday bu şarkıları “Yeşil Gözleri İçin” ve “Altın Yüzük” adları ile Türkçe olarak plağa okumuştu. Az bulunan bir koleksiyon malzemesi olarak aşırı talep gören her iki şarkının da yer aldığı bu 45’lik plak Fransa’da bir açık arttırma’da 15 bin Euro’ya satılmıştı. Onun sesi bu kadar coşkulu, bu kadar etkili olmasaydı, ben bu şarkıları yazamazdım. Johnny Hallyday müthiş bir aşıktı. Sylvie Vartan, sarı saçlı, yeşil gözlü, ufak tefek bu minyon Bulgar kızı, onu yüreğinden vurmuştu. Genç kuşağın hülyasındaki şarkıları süsleyen bu iki aşık, neredeyse simge olmuşlardı. Herkes bilir ki bu genç karı koca o zamanlar Paris’te aşkın markasıydı. Ben onları plaklarından tanımıştım. Sonra Paris’te karşılaştık. Güzel bir tesadüf eseri dost olduk. Bir defasında dostları Eddie Vartan, Long Chris ve Francis Dreyfus ile çalışırken Johnny’ye sordum: ‘Sana Türkçe şarkı yazmak istiyorum, ne dersin?’ Kahkahalarla güldü, ‘Neden olmasın’ dedi. Bu cevap Hallyday’in hayatındaki bir ilk sebebi oldu. Türkçe şarkı söylemeyi deneyecekti. Gecenin bir saatinde içerden Johnny’nin sesi duyuldu. Bestelerimde, gönülleri büyüleyen sözcükler varsa duyarlılığı artıracak duyarlılığa seslenen değerler varsa ne mutlu bana.

 

Birlikte çalıştığınız şarkıcılardan ve filmografinizden bahseder misiniz?

 

İtalyan şarkıcılar’dan Peppino di Capri, Mina, Tony Cuchiara, Peppino Gagliardi, Elsa Quatra, Mario Zelinotti ve Luigi Tenco; Fransız şarkıcılardan Johnny Hallyday, Patricia Carli; Türk Şarkıcılardan Tanju Okan, Berkant, Özdemir Erdoğan, Selçuk Ural, Ertan Anapa, Kamuran Akkor, Ayten Alpman, Füsun Önal, Rana Selçuk Alagöz, Mehmet Taneri, Yavuz Özışık, Nilüfer ve Mavi Çocuklar ile çalıştım. 1964 yılında Kızgın Delikanlı, Meyhaneci/ Can Düşmanı; 1965’te Krallar Kralı, Tehlikeli Adam, Beleş Osman; 1966 yılında İntikam Uğruna, Affedilmeyen; 1974 yılında Çılgınlar isimli filmlerin müziklerini yaptım. Sacha Distel’in Chanson Orientale adlı şarkısının “Kime Derler Sana Derler” adı ile bir aranjmanını yapmıştım. Bu şarkı Yeşilçam sinemasında da kullanıldı. Şarkıyı hem ”Babamız Evleniyor” adlı filmde, gazino sahnesinde dans eden Ajda Pekkan söylüyordu, hem de aynı şarkıyı, Türker İnanoğlu’nun yönettiği Filiz Akın ile Ayhan Işık’ın rol aldığı “Kolejli Kızın Aşkı” filminde, Çolpan İlhan söylemişti.

 

“Aldığım ödüller yolumu daha da aydınlattı.”

Müzik yelpazesi programınızla ilgili neler söylemek istersiniz?

 

Beni mutlu eden şey, o programda sunduğum şarkılardı. Eğer ruhunda kalbinin derinliklerinde, iyi niyetler taşıyan insanlar varsa, aşka gönül vermiş insanlara bir şeyler vermek, şarkılarda bir takım renkler izler bulmuşlarsa beni çok mutlu ediyordu. Çok iyi, çok güzel insanlarla çalıştım. Rayına uymuş bir tren gibi yapıyorduk işimizi. Batı müziği diye bir müzik yoktu, sadece Museviler, Yunanlılar, Rumlar dinlerdi işte. Enteresan olan o yıllarda dünyanın en iyi şarkıcıları gelip konser verirdi. Bir takım Türk sanatçılar yurt dışında müzik yaptılar. 20 yıl bu programa gönül verdim. O zamanlar Türkiye’de böyle bir müzik tarzı yoktu. Yaptığım işin bir değeri vardı. Her bir şarkı, her bir renk hepsi birbirinden ayrıydı, bir çiçek demetiydi. Onlar bir his buketiydi.

 

Birçok ödüle layık görüldünüz. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?

 

Türkçe’yi güzel kullandığım için, “Türk Dil Kurumu Onur ödülü” aldım. Fransa ve İtalya hükümeti tarafından “Sanat Şövalyesi Madalyası” ödülü yine Fransa tarafından “L’Ordre Des Arts Et Des Lettres”(sanat ve edebiyat şövalyesi nişanı)” “C”hevalier” gibi birçok ödüle layık görüldüm. Türk Pop müziğine yaptığım hizmetlerden dolayı, devlet sanatçılığı unvanıyla onurlandırıldım. Hak ettim ve onun karşılığını aldım. İyi şeyler yaptığımı düşünüyorum. Kimseyi kandırmadım. Çok iyi, çok güzel insanlarla çalıştım. Hırsızlık yapmadım, arsızlık yapmadım. Hep doğru bildiğim yolda ilerledim. Memleketin hayrına elimden geleni yaptım. Aldığım ödüller yolumu daha da aydınlattı. Beni her daim onurlandırdı. İyi şeyler yaptım, karşılığını aldım. Karşılığını aldım lafının arkasında siz de varsınız aslında. Beni aradınız, beni merak ettiniz, sorup soruşturdunuz. Bu çok önemli. Sorduğunuz sorularla bana binlerce insanın duygularını ifade ediyorsunuz.

 

Sezen Cumhur Önal sizin için ne ifade ediyor? Gelecek kuşaklara tavsiyeleriniz nelerdir?

 

Yaşamın zorluklarıyla mücadele, tartışma olmaz bir şey. Yaptığım işlerde, daima bir değer buldum. Boşa zaman harcamayı sevmedim. Sevmeyeceğim de. Dünyanın her yerinden insanlar çok rüşvet teklif ettiler kabul etmedim asla. Rüşvet verdiler bu plağı değil, şunu çal dediler kabul etmedim. Gençliğe güzel şeyler armağan etmenin tadını çıkardım. Onların alkışları benim için servetti. Onur duydum. İnsanları ihmal etmemek, küçük görmemek lazım. Haysiyetli bir dünyada yaşamın tadını çıkardım. Türkiye’nin en güzel seslerine, en güzel şarkıları sundum. Bizim zamanımızda insanlar daha özdü. Dünya başka bir güzeldi. “Bütün dualarım seninle” diye bir şarkım var. Kız arkadaşım beni terk etmiş, ben dua ediyorum. Bu besteme insanlar şaşırmıştı. Ama yazdıklarım duygularımdı. İnsanları süsleyen zevkler, renkler farklı. Benim memleketimin insanı duyarlı, hisli ve anlayışlı. Çalışmak, okumak ruhumun derinliklerinden geliyordu. Millet denize giderdi. Koştur koştur ben kitap alır, okurdum akşama kadar. Yabancı büyük yazarların kitaplarını okurdum büyük bir keyifle. Tefrika yayınlardık hiç hata yapmazdım. Beni Babıali’de yaşatmazlardı yoksa. Bugüne kadar yaptıklarımdan, insanlara olan katkılarımdan dolayı çok büyük mutluluk duyuyorum. O yıllar, bu yıllara göre çok üstün karakterli insanların yaşadığı bir toplumdu. Bugüne bakıyorum ve hayret ediyorum. Ama gelen yeni nesil Türkiye’nin kalbi. Okumayı, çalışmayı, üretmeyi bırakmasınlar. Onlara yürekten inanıyorum.