“Yolda çok zorlu koşullar ile karşılaştım.”

Yolculuğumu zorlaştıran en büyük etkenler, Egeşehirleri ve batı oldu. Bu yaşıma kadar İstanbul’da ve diğer batı şehirlerinde yaşadım. Doğuyu görene kadar, güzel bir hayat yaşadığımı düşünüyordum.Lakin, doğuya gidince anladım ki, ben aslında yaşamıyormuşum. Merhameti, dostluğu, kardeşliği, birlik ve beraberliği, ekmeği bölüşmeyi gördüm. Ben yolda çok zorlu koşullar ile karşılaştım. Nemrut Dağı eteklerinde, Bilecik dağlarında ayı ile karşılaştım. Marmaris dağlarında, Kuşadası dağlarında, Kaz Dağları’nda domuz sürüleri ile karşılaştım. Çukurca’da çakal sürüsü ile karşılaştım. 3 defa donma noktasına geldim. 2 defa araba çarptı. Yolda ne zaman yaralı bir hayvan bulsam, sırtımda taşıdım veterinere kadar. Yolculuğum esnasında, ıssız yollarda 20’den fazla trafik kazasına denk geldim.İlk müdahaleyi yaparak yaralılara müdahalede bulundum.

Tiyatroya ne zaman başladınız?

Aslında ben yetimhanede büyümüş bir insanım.Çocuk yuvasının genel etkinliği programı ile devlet tiyatrosunun sergilediği bir eseri izlemeye gitmiştik. 8 yaşındaydım, oyun devam ederken tuvaletim gelmişti ve ben yerimde duramıyorum. O kadardikkat çekmiş olacağım ki, beni sahneye çıkarttılar. Sahnede sorulan her soruya cevap veriyordum ama ben ne zaman konuşsam seyirciler kahkaha atıyordu. İşte o zaman anladım ki benim yerim sahne. Çocuk yuvasına dönüş yaptığımızda tiyatro kulübü kuruldu. Ve oyunculuğa başladım. “Yetimler Koğuşu” adlı ilk oyunumu 13 yaşımda yazdım. 16 yaşımda, “Anne Sevgisi” adlı oyun ile yılın çocuk oyunu ödülüne layık görüldüm.

Uzun yürüyüş hikâyeniz nasıl başladı, anlatır mısınız?

Her zaman, ülkemi ve ülkemizin insanlarını anlatan bir kitap üzerinde çalışmak istiyordum. Tiyatromuzun uzun yıllar sonra perdelerini indirmesini fırsat bilerek çantamı hazırladım ve ani karar ile yollara düştüm. Yürüyüşümün zorluklarının yanında, 81 vilayet, 945 ilçe ve binlerce köye yürümek, o muhteşem doğayı görmek, harika insanları tanımak tam 303 günümü aldı. 303 günde 9 bin 400 kilometre, hiç otostop çekmeden, hiç çadır kurmadan yürüdüm.

Özellikle en çok merak edip görmek istediğiniz, size en çok ilham veren şehirler hangileriydi?

Özellikle gitmek, , görmek istediğim bir yer yok diye yola çıkmıştım. Doğaçlama olarak, yürüdükçe anladım ki, benim ülkem bir cennetmiş. Aslında, ülkemizin cennet köşeleri doğunun en köşesinde kalmış. Dağların şehri Hakkâri gidilip, görülmesi gereken bir cennetmiş. Dünyada cenneti görmek isterseniz, Zap suyunun kenarından, dağların şehri Hakkâri’ye mutlaka gitmeniz gerekmektedir. Hakkari’den sonra Şırnak derim. Mardin’den bahsetmek istiyorum. Midyat cehennem kuraklığına rağmen, güler yüzlü mükemmel insanları, tarihin izlerini yaşayan koca yürekli milleti. Ve bütün bu saydıklarımın yanında, insanların misafirperverliği, konukseverliği, yardımseverliği, sıcakkanlılığı banaen büyük ilham kaynağı oldu.

“Yolda çok zorlu koşullar ile karşılaştım."

Yolculuğunuz sırasında şartlarınızı en çok zorlayan durumlar hangileriydi?

Yolculuğumu zorlaştıran en büyük etkenler, Ege şehirleri ve batı oldu. Bu yaşıma kadar İstanbul’da ve diğer batı şehirlerinde yaşadım. Doğuyu görene kadar, güzel bir hayat yaşadığımı düşünüyordum. Lakin, doğuya gidince anladım ki, ben aslında yaşamıyormuşum. Merhameti, dostluğu, kardeşliği, birlik ve beraberliği, ekmeği bölüşmeyi gördüm. Ben yolda çok zorlu koşullar ile karşılaştım. Nemrut Dağı eteklerinde, Bilecik dağlarında ayı ile karşılaştım.Marmaris dağlarında, Kuşadası dağlarında, kaz dağlarında domuz sürüleri ile karşılaştım. Çukurca’da çakal sürüsü ile karşılaştım. 3 defa donma noktasına geldim. 2 defa araba çarptı. Yolda ne zaman yaralı bir hayvan bulsam, sırtımda taşıdım veterinere kadar. Yolculuğum esnasında, ıssız yollarda 20’den fazla trafik kazasına denk geldim. İlk müdahaleyi yaparak yaralılara müdahalede bulundum.

Bu yolculuğun sonunda içinizde ukde kalanlardan ve tavsiyelerinizden bahsetmek ister misiniz?

Bu uzun ve zorlu yolculuğumda, içimde ukde kalan çok fazla detay var. Onlardan bir tanesi, keşke bu yolculuk hiç bitmeseydi de, ben en az 3 yıl daha doğunun köylerini yaşasaydım dedim. Çünkü yaşlanınca anlatacak öyle güzel anılara sahip olmak isterseniz doğu ve güneydoğu köylerine gitmelisiniz. Bu yürüyüş ile anılarıma öyle büyük hazineler sakladım ki, ne size anlatabilirim, ne siz anlayabilirsiniz, ne de kitabıma yansıtabilirim. Demek istediğim şey, her birey bir defa da olsa kabuğundan çıkmalı yeni yerler görmeli hissetmeli ve bu heyecanı yaşamalı. Tarifi olmaz bu duyguları yaşamak herkesin hakkı.