Ali ÜNLÜ
Köşe Yazarı
Ali ÜNLÜ
 

Sendikalar, Kurum ve İş Verenden Daha Fazla Zenginleşiyor

Sendika kavramı, sanayi devrimiyle birlikte hayatımıza girdi. 18. yüzyıldan 1980’ne kadar, Avrupa’da oldukça etkili olan sendikalar, ülkemizde de aynı dönemlerde gelişim göstermektedir. Günümüz Avrupa’sında ise; gelişen iş kanunları ve işçi haklarının daha fazla ön plana çıkmasıyla sendikalara daha az katılım olduğu görülmektedir. Özellikle yapılan birçok bilimsel çalışma ve Prof. Dr. Ahmet Selamoğlu’nun ortaya koymuş olduğu çalışmaları incelediğimizde, Avrupa’da sendikalara eğilimin düştüğü anlaşılmaktadır. Peki, Türkiye’de durum nedir? Cumhuriyet döneminden günümüze kadar konuyu ele aldığımızda, gelişmekte olan ülkemizde durumun farklı olduğu anlaşılmaktadır. İşçi, meslek mensupları ve siyasi iktidar arasındaki iletişimi sağlamakla görevli olan sendikalar, ülkemizde hâlâ katılımı yüksek olan temsilciler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak şöyle konjonktürel bir durum söz konusu; ülkemizde, emekçiler ve siyasi iktidar ile iletişimi sağlamakla görevli olan sendikalar, ideolojik eğilimlere göre hareket ettiği gözlemlenmektedir. Bu bağlamda, aynı iş koluna ait birkaç sendikanın kurulduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra sendikaların, siyasi ideolojilere göre ayrıştığı anlaşılmaktadır.   Bu durum, sendikaları zenginleştiriyor! Sendikaların ülkemizdeki konumu itibari ile ideolojik yönelimlere göre hareket ettiği saptanmaktadır. Bu durum, emekçi ile iktidar arasındaki iletişimi sağlamak yerine kimi zaman siyaset açısından kanaat önderliğini barındırırken, kimi zamanda siyasi iktidar ve siyasi muhalefet ile birlikte hareket edilmektedir. Öte yandan, emekçilerden alınan sendika katılım paylarının nerede olduğu, şaibeli bir soru olarak karşımıza çıkmaktadır. Çözüm; güncel, sağlam temeller ile kurulmuş, emekçinin yanında olan bir iş kanunu.  Avrupa’daki örnekleri incelediğimizde siyasi iktidarın, ekonomi noktasında bir denge görevi üstlendiğini görebiliyoruz. Gerek işveren hakkı, gerek emekçilerin hakkı noktasında devletlerin, güçlü iş kanunlarına zemin hazırladıkları anlaşılmaktadır. Ayrıca belirtilen iş kanununun, yaptırım gücüde yüksek olmaktadır. Hal böyle olunca, sendika gibi aracı kuruluşlara da ihtiyaç kalmamaktadır. Ülkemiz açısından, öneriler. Ülkemizde faaliyet gösteren sendikaların konjonktürel durumları ortadadır. Emekçi veya işveren hakkını savunduğunu iddia eden bu sendikaların, ideolojik yönelimlerinden ziyade, gün geçtikçe işveren ve emekçilerden daha zengin bir konuma geldiği görülmektedir. Bu bağlamda değerlendirildiğinde, sendikaların acilen denetlenmesi gerektiği ve bu denetimler sonucunda, ülkemizdeki sendika kanunlarının gereklilikleri yerine getirilmesi gerekmektedir. Güçlü bir iş kanunu ortaya konulmalı ve bu iş kanununun işleyişi, zaman periyotlarına ayrılarak geçiş süreçleri ile gerçekleştirilmelidir. Bu geçiş süreçlerinde sendikalar, gerçek amaçlarına dönmeli ve sağlıklı bir faaliyet alanı çizmelidir. Birkaç kere vurguladığımız gibi siyasi iktidar ve muhalefet, dengeli güncel bir iş kanunu hazırlamalı ve sendika paylarının önüne geçerek bu payları, iş mahkemelerinin öz bütçelerine eklemelidir. Bu sayede modası geçmiş sendikaların yerini, güçlü öz bütçesi olan iş mahkemeleri almalıdır. Öte yandan maalesef hak savunuculuğu adı altında bir takım kimseler zenginleşirken, birçok işçi, memur, öğretmen ve sayamadığımız meslek grupları büyük sıkıntılar yaşamaya devam edecektir.   Serbest piyasa ekonomisine, devlet dengesi entegre edilmelidir. Ortaya konulacak bu iş kanunları yanı sıra ülkemizin, serbest piyasa ekonomisine denge getirmesi gerekmektedir. Serbest piyasa içerisinde bulunan şirketlerin, aşırı serbestliği ülkemize faydadan çok, zarar getirdiği gibi, günü kurtarmaktan öteye geçmemektedir. Özellikle gümrük birliği anlaşmasının güncellenmesi, bu hedeflerin en önemlisi olmaktadır. Bu durumu örneklem üzerinden açıklayacak olursak; düşünün ülke olarak bir ürün üretiyoruz ve Avrupa’ya ihraç etmek istiyoruz. Avrupa, bu ürünün sağlık açısından uygunluğundan tutun, ülkede faaliyet gösteren yerli firmaların çıkarlarını dahi gözeterek, ihraç etmeye çalıştığımız ürünü alıp almama kararı vermektedir. Ancak bu durum, ülkemizde farklılık göstermektedir. Avrupa, ihraç etmek istediği her ürünü bize koşulsuz satmaktadır. İhraç edilen ürünleri denetlemeye kalktığımızda, serbest piyasa sopası ülkemize gösterilmektedir. Bu bağlamda, ülkemizdeki ekonomik denge sürekli dalgalanmaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde ülkemizin, acil ekonomik kanunları güncellemeli ve sıfır tolerans ile hareket etmelidir. Yüzüncü yılı yaşadığımız Türkiye’mizin, bu ekonomik atılımları acilen gerçekleştirerek güçlü bir ekonomiye sahip olması gerekmektedir.    
Ekleme Tarihi: 04 Nisan 2024 - Perşembe

Sendikalar, Kurum ve İş Verenden Daha Fazla Zenginleşiyor

Sendika kavramı, sanayi devrimiyle birlikte hayatımıza girdi. 18. yüzyıldan 1980’ne kadar, Avrupa’da oldukça etkili olan sendikalar, ülkemizde de aynı dönemlerde gelişim göstermektedir. Günümüz Avrupa’sında ise; gelişen iş kanunları ve işçi haklarının daha fazla ön plana çıkmasıyla sendikalara daha az katılım olduğu görülmektedir. Özellikle yapılan birçok bilimsel çalışma ve Prof. Dr. Ahmet Selamoğlu’nun ortaya koymuş olduğu çalışmaları incelediğimizde, Avrupa’da sendikalara eğilimin düştüğü anlaşılmaktadır.

Peki, Türkiye’de durum nedir?

Cumhuriyet döneminden günümüze kadar konuyu ele aldığımızda, gelişmekte olan ülkemizde durumun farklı olduğu anlaşılmaktadır. İşçi, meslek mensupları ve siyasi iktidar arasındaki iletişimi sağlamakla görevli olan sendikalar, ülkemizde hâlâ katılımı yüksek olan temsilciler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak şöyle konjonktürel bir durum söz konusu; ülkemizde, emekçiler ve siyasi iktidar ile iletişimi sağlamakla görevli olan sendikalar, ideolojik eğilimlere göre hareket ettiği gözlemlenmektedir. Bu bağlamda, aynı iş koluna ait birkaç sendikanın kurulduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra sendikaların, siyasi ideolojilere göre ayrıştığı anlaşılmaktadır.  

Bu durum, sendikaları zenginleştiriyor!

Sendikaların ülkemizdeki konumu itibari ile ideolojik yönelimlere göre hareket ettiği saptanmaktadır. Bu durum, emekçi ile iktidar arasındaki iletişimi sağlamak yerine kimi zaman siyaset açısından kanaat önderliğini barındırırken, kimi zamanda siyasi iktidar ve siyasi muhalefet ile birlikte hareket edilmektedir. Öte yandan, emekçilerden alınan sendika katılım paylarının nerede olduğu, şaibeli bir soru olarak karşımıza çıkmaktadır.

Çözüm; güncel, sağlam temeller ile kurulmuş, emekçinin yanında olan bir iş kanunu. 

Avrupa’daki örnekleri incelediğimizde siyasi iktidarın, ekonomi noktasında bir denge görevi üstlendiğini görebiliyoruz. Gerek işveren hakkı, gerek emekçilerin hakkı noktasında devletlerin, güçlü iş kanunlarına zemin hazırladıkları anlaşılmaktadır. Ayrıca belirtilen iş kanununun, yaptırım gücüde yüksek olmaktadır. Hal böyle olunca, sendika gibi aracı kuruluşlara da ihtiyaç kalmamaktadır.

Ülkemiz açısından, öneriler.

Ülkemizde faaliyet gösteren sendikaların konjonktürel durumları ortadadır. Emekçi veya işveren hakkını savunduğunu iddia eden bu sendikaların, ideolojik yönelimlerinden ziyade, gün geçtikçe işveren ve emekçilerden daha zengin bir konuma geldiği görülmektedir. Bu bağlamda değerlendirildiğinde, sendikaların acilen denetlenmesi gerektiği ve bu denetimler sonucunda, ülkemizdeki sendika kanunlarının gereklilikleri yerine getirilmesi gerekmektedir. Güçlü bir iş kanunu ortaya konulmalı ve bu iş kanununun işleyişi, zaman periyotlarına ayrılarak geçiş süreçleri ile gerçekleştirilmelidir. Bu geçiş süreçlerinde sendikalar, gerçek amaçlarına dönmeli ve sağlıklı bir faaliyet alanı çizmelidir. Birkaç kere vurguladığımız gibi siyasi iktidar ve muhalefet, dengeli güncel bir iş kanunu hazırlamalı ve sendika paylarının önüne geçerek bu payları, iş mahkemelerinin öz bütçelerine eklemelidir. Bu sayede modası geçmiş sendikaların yerini, güçlü öz bütçesi olan iş mahkemeleri almalıdır. Öte yandan maalesef hak savunuculuğu adı altında bir takım kimseler zenginleşirken, birçok işçi, memur, öğretmen ve sayamadığımız meslek grupları büyük sıkıntılar yaşamaya devam edecektir.  

Serbest piyasa ekonomisine, devlet dengesi entegre edilmelidir.

Ortaya konulacak bu iş kanunları yanı sıra ülkemizin, serbest piyasa ekonomisine denge getirmesi gerekmektedir. Serbest piyasa içerisinde bulunan şirketlerin, aşırı serbestliği ülkemize faydadan çok, zarar getirdiği gibi, günü kurtarmaktan öteye geçmemektedir. Özellikle gümrük birliği anlaşmasının güncellenmesi, bu hedeflerin en önemlisi olmaktadır. Bu durumu örneklem üzerinden açıklayacak olursak; düşünün ülke olarak bir ürün üretiyoruz ve Avrupa’ya ihraç etmek istiyoruz. Avrupa, bu ürünün sağlık açısından uygunluğundan tutun, ülkede faaliyet gösteren yerli firmaların çıkarlarını dahi gözeterek, ihraç etmeye çalıştığımız ürünü alıp almama kararı vermektedir. Ancak bu durum, ülkemizde farklılık göstermektedir. Avrupa, ihraç etmek istediği her ürünü bize koşulsuz satmaktadır. İhraç edilen ürünleri denetlemeye kalktığımızda, serbest piyasa sopası ülkemize gösterilmektedir. Bu bağlamda, ülkemizdeki ekonomik denge sürekli dalgalanmaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde ülkemizin, acil ekonomik kanunları güncellemeli ve sıfır tolerans ile hareket etmelidir. Yüzüncü yılı yaşadığımız Türkiye’mizin, bu ekonomik atılımları acilen gerçekleştirerek güçlü bir ekonomiye sahip olması gerekmektedir.  

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve postegram.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.